Darbe, toplumları ve ülkeleri kontrol altında tutmak için geliştirilen emperyalist bir mekanizmadır.
28 Şubat, emperyalist düzenek olma vasfını bütün yönleri ve yöntemleriyle ortaya koyması, baskı, dayatma, zulüm bağlamında sınır tanımaması yönüyle ‘postmodern darbe’ olarak tanımlanması gibi özellikleriyle önceki darbelerden farklıdır.
25 yıl önce yapılan, insan hakları, düşünce ve demokrasi tarihimizde bir kara leke olarak anılan/anılacak olan bu darbeyle, ülkenin maddi ve manevi kaynaklarının yok edilerek milletin dize getirilmesi amaçlanmış; hayatın her alanında, ancak kaba sömürgecilerin işgalinde yaşanacak zulüm ve baskı düzeni egemen kılınmıştır.
28 Şubatçı ihanet şebekesi, asker, yargı, siyaset, medya, iş çevreleri ve kimi sözde sivil toplum kuruluşlarındaki iş birlikçileri ile bir dizi yasa dışı ve gayrimeşru uygulamayı zorbaca dayattılar. O gün milletimizin bin yıl boyunca tarihe ve nesiller boyu ruhumuza kök salmış yerli ve millî değerlerine açıktan savaş açılmıştır. Millet iradesinin özgür seçimle iktidara getirdiği hükûmetin yürütme hakkı gasbedilmiş, demokrasi yara almış, fikir özgürlüğü ayaklar altına alınmış, ekonomi çökertilmiş, banka kasaları boşaltılmış, hazine soyulmuş, milyonlarca insanımız inancından ve düşüncelerinden dolayı fişlenmiş, taciz edilmiş, hakarete uğramış, sorgulanmış, yargılanmış, binlerce kişinin işine son verilmiş, özetle ülke ve millet her bakımdan mağdur edilmiştir. Darbenin, siyasal iktidarın ülkeyi her alanda düzlüğe çıkarmaya başladığı bir dönemde tezgâhlanması çok manidardır.
Postmodern darbeyi yapanlar, çok aşağılık bir uygulamayla yargıyı, medyayı, siyaset ve sivil toplum kuruluşlarını silah gibi kullanmıştır. Brifinglere göre karar veren yargı, talimatla manşet atıp gündem belirleyen medya, kimi sözde sendikalar da dâhil varoluş kaynak ve amaçlarına ihanet eden sivil toplum örgütleri, millî iradeye kurulan komplonun en büyük destekçisi ve suç ortakları olmuştur. Keyfî uygulamalarla, zorbalıklarla sürdürülen toplum mühendisliğinin millî değerlere düşmanlığının, başörtüsü yasağı ve eğitime operasyon üzerinden hâkim kılınmaya çalışılması düşündürücüdür. Bu gerekçeyle üniversitelerde başörtülü kızlar ikna odalarına alındı, turnikelerden geri çevrildi, eğitim hakları ellerinden alındı. Kur’an kursları, vakıfların faaliyeti yasaklandı. Sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitime geçildi. İmam hatiplere düşmanca tavırlar alındı, katsayı uygulamasıyla bu okullarla birlikte meslek liselerinin önü kesildi.
Sendika olarak, kendilerini milletin ve iradesinin üstünde görenleri, milletin tanklarını ‘demokrasiye balans ayarı’ çekmek için kullananları millet düşmanı ve emperyalist uşağı olarak kodladık. Postmodern darbeye, mevzuatına, uygulamalarına ve müktesebatına karşı her zeminde mücadele ettik. Bu mücadelenin sivil toplum olmanın, emek mücadelesi vermenin yüklediği doğal sorumluluklar olduğunu kabul ettik ve bu gerçeğin altını çizdik.
O dönemde ikna odaları kuranları, üniversite kapılarına turnike koyduranları, başörtülü kızlarımıza şiddet uygulayanları, cuntanın yanında ve emrinde hazır olda durup millî iradeye, demokrasiye ve hürriyete yönelik taciz suçlarına ortak olanları unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız.
Bugünden geçmişe bakıldığında, ‘bin yıl süreceği’ iddiasıyla millete namlu doğrultan cuntacıların milletin verdiği imkânları istismar ederek elde ettikleri kirli güç ve bu kirle inşa ettikleri kibir kuleleri; milletin ortaya koyduğu emsalsiz direnç ve Anadolu’yu medeniyet coğrafyasının umudu hâline getiren kadim bilinçle bizzat millet tarafından yerle yeksan edildi. Millet; hem sorumluluk hem de iradeyi ele aldı. Sonrasında ise darbecilere ve vesayetçilere yargı eliyle yaptıklarının hesabını sordu. Vesayet düzeneği ve düzenlemeleri ortadan kaldırıldı, düzeneğin faillerinden 21’i müebbet hapisle cezalandırıldı.
Haksız yere ihraç edilenlerin, istifaya zorlananların göreve yeniden başlamalarına, açıkta geçen süreleri çalışmış gibi sayılmalarına, başörtülü olarak görev yapmalarına yönelik düzenlemeler yapıldı. Güne ve yarına dair sorunlar giderildi, ne var ki, geçmişteki kayıplar giderilmedi, vesayet döneminin verdiği zararlar tazmin edilmedi.
28 Şubat’ın mağdurlarının haklarını tahkim, hukukunu tanzim ve zararlarını tazmin etme iradesi adaletin, inancın, izanın, ahlakın ve hukukun gereğidir. Bu irade, 28 Şubat’ın faillerini mahkûm etme iradesinden daha az önemli değildir. Adaletsizliği bitirecek, adaletin varlığını hissettirecek, vesayet mağdurlarının, 28 Şubat mazlumlarının hukukunu inşa edecek, haklarını ihya, itibarlarını iade, zararlarını tazmin edecek kararlar, kararnameler, kanunlar yürürlüğe koymak mazlum ve mağdurlara karşı borcumuz, tarihe ve geleceğe karşı ortak sorumluluğumuzdur.
Eğitim-Bir-Sen olarak, millet iradesini yok sayan her türlü girişimi bir kez daha kınıyoruz. Ülkemizi dün 28 Şubat’ın yerli yabancı şer ortaklarına, onların karanlık emellerine asla teslim etmedik, bugün de yarın da teslim etmeyeceğiz.